Not 3
“Arzunuza karşı doğarsınız; arzunuza karşı yaşarsınız ve arzunuza karşı ölürsünüz.”
Doğum “Din değiştiren biri, yeni doğan bir çocuk gibidir.” ayetindeki gibidir. Yani, her defasında inanç niteliğini yeniden kazandığımızda bu “yeni doğum” olarak kabul edilir. Ve “aklın” niteliğinin alımı mantık üstündedir.
Beden mantığa aykırı bir şey yapamayacağı için, “aklın” niteliğini arzusuna karşı kabul etmelidir, yani beden aynı fikirde değildir. Ama eğer bir kişinin çalışması bir alma ve bilgi tavrındaysa, beden herhangi bir emire uyacaktır.
Bu, “Arzunuza karşı doğarsınız”’ın anlamıdır ki Keduşa’da [kutsallık] doğum, yalnızca kişinin arzusuna terstir, ta ki kişi “onu, O’nun arzusunun yakınına [aynı zamanda feda etmek] getirecek” ile ödüllendirilene kadar, bilgelerimizin dediği gibi, “İstiyorum, diyene kadar zorlanır” (Kiduşin 50a).
İnancı kabul ederek, Tora ve çalışma yoluyla Keduşa’nın bir hayatıyla ödüllendiriliriz ve kişinin aldığı canlılık da onun arzusuna karşı olmalıdır. Yani, kişi haz almak istemez, fakat Yaradan, onu memnun etmek istediği için, alması gerekir, kendi arzusu nedeniyle değil.
Maddesel meselelerle uğraşırken “Ve arzunuza karşı ölürsünüz,” çünkü bu eylemler yalnızca “ölüm” olarak adlandırılan kendisi için almaktır. Bu kişinin “arzusuna karşı” olmalıdır, yani tüm maddesel şeyleri yapmak zorunda olmasaydı, daha fazla keyif alacaktı.
Baal HaSulam’ın dediği gibi, bu çıbanlardan [hastalık] ve kaşınmaktan mustarip bir kişi gibidir. Çıbanı patlatmanın haz vermesine rağmen, eğer çıbanı olmayıp ve onları patlatmak ve bundan haz almak zorunda olmasaydı, kişi daha mutlu olacaktı.